3 Aralık 2007 Pazartesi

Hayal...

Hadi hayal edelim beraber.

Gözümüz bağlanmış, ışık sızıyor hafiften. Duyduklarımızla bir sonuca varalım desek; yalnız rüzgar ve onun üşüttüğü yaprakların sesi. Bir de bir ucu elimizi bağlamış diğer ucu eline sarılmış olan ipi çekiştiren adamın ayakları altında ezilen otların... Burnumuza başvursak; ballı, şekerli bir koku. Sarı renkli adını bilmediğim o çiçek. Bir sonuca varamayacağız anlaşılan.
Yola çıkalı bayağı oldu. İpin sürekli çekiştirilmesinden geç kaldığımız anlaşılıyor.

-Hayal ede ede kaçırıldığımızı mı hayal edeceğiz?
-Sabır yahu.


Gözümüz ve ellerimiz bağlı olmasa zevk alacağız aslında ama... Olsun bir bildiği var elbet. "Bana güven ve yolculuğun tadını çıkar." dememiş miydi ipi çekiştiren? Sabredelim bakalım.

Belli ki güzel yerlerden geçiyoruz. Bir de görebilsek.

-Evet, bir de görebilsek.
-Bölme ikide bir.

Hiç konuşmadı yol boyunca ipi çekiştiren. Acaba nasıl biri? Sesi tok ve güven vericiydi ama...

"Dur." diyor ve duruyoruz.

-Pişt, hayal etmeye devam ediyor musun?
-Evet, maalesef.
-He, iyi.

"En sevdiğin sayıya kadar say ve aç gözlerindeki bandı." diyor.

Bir, iki, üç,... İyi de en sevdiğimiz sayı kaç ki? Bilmiyoruz.

Anlıyoruz, gerek yok saymaya; o çoktan gitti. Açıyoruz bandı.

Gözlerimiz kapalı hala. Yine kulaklarımızı yokluyoruz; ufak bir faklılık var. Sanki dalga sesi bu... Ama uzak. Burnumuz sarhoş olmuş o tatlı kokudan. Biraz zorluyoruz; alıyor denizin tuzlu kokusunu. Evet deniz... Ama uzak.

İnatla açmıyoruz gözlerimizi. Oturuyoruz olduğumuz yere. Biraz daha dinliyoruz, biraz daha kokluyoruz. Ellerimizi de çözmüşüz. Toprağı okşuyoruz. Çimenleri karıştırıyoruz; "o"nun saçlarını karıştırırmışcasına.

Şimdi nereden de çıktı "o"?

Rüzgar hızlandı. Sesler arttı, deniz daha yakın sanki. Etrafımızdakiler tepki veriyor "o" aklımıza gelince. Koku değişiyor. Denizin kokusu daha ağır basıyor artık; tuzlu tuzlu. İçimizden bir şeyler "Kalk ve yürü. "O"na yürü." diyor. Rüzgar arkadan esmeye başlıyor içimizdeki sesi duymuşcasına, onaylarmış gibi...

Gözlerimiz hala kapalı, açasımız da yok açıkçası.

Kalkıyoruz. Yürüyoruz. Yavaş yavaş da olsa huzur yayılıyor içimize. Rüzgar yavaşlıyor ama hala arkadan esiyor. O tatlı koku geliyor yine burnumuza.

İpi bırakmamışız, sürüklüyoruz arkamızdan. Düşünüyoruz ipi çekiştireni, söylediklerini.

Huzur dağılıyor birden içimizdeki. Rüzgar hızlanıyor yine. Duruyoruz, korku alıyor yerini huzurun. Duruyoruz.

Neden inat ediyoruz bilmiyoruz ama gözlerimiz kapalı hala.

Rüzgar iyice hızlanıyor, itiyor ciddi ciddi. Denizin sesi de iyice artmış. Bir kaç adımla bu kadar yaklaşmış olmak garip geliyor.

Artık vakti geldi gözlerimizi açmanın diye düşünüyoruz. Tekrar korkuyoruz. Açıyoruz gözlerimizi.

Tek duyduğumuz ses kalp atışımız. Nedeni her şeyin birden sessizleşmesi mi yoksa kalp atışlarımızın her şeyi bastıracak kadar gürültülü olması mı bilmiyoruz.

İp yok. Rüzgar da esmiyor. O sarı çiçekler de yok etrafta. Yerde çimen yok. Toprak bile değil yer; beton. Ama deniz var; hem bir adım hem 60 metre aramızdaki mesafe.

Sağda Çengelköy solda Bebek. Meğer İstanbul'u dinliyormuşuz gözlerimiz kapalı. Yavaş yavaş dağılıyor zihnimizdeki sis. "O"nun gittiği gün bugün. "O"nun gittiği yer burası.

-Hayda. İntihara bağladı bak şimdi de.
-Dur iki dakika.


Şaşkınlık yerini hüzne bırakıyor. Bant, sarı çiçek, çimen... Hepsi anlamlanıyor birden. O fotoğraf geliyor gözümüzün önüne; saçında "o"na çok yakıştığını düşündüğümüz bant, elinde sarı çiçekler, uzanmış çimenlere... "O"nu son görüşümüzde çektiğimiz fotoğraf.

-Ben yokum daha fazla.
-Aaa, neden?
-Hayal edelim deyince güzel bir şeyler hayal edeceğiz zannetmiştim ben de.
-Ben de. Ama mutsuzum bu aralar biraz herhalde. Böyle gelişti hayal.
-Tamam sen hüzünlendir kendini de benim havamı ne bozuyorsun?
-Kusura bakma. Dur mutlu son uydurayım hemen.
-Yok istemez. Uyduruk olur senin de dediğin gibi.
-Eee, neyse böyle de bitebilir aslında.
-Olabilir.
-Bitti o zaman.

Başlık bulamadım, gerek de yok zati...

Pencereden dışarı bakıyorum...
Soğuk, hareketsiz, boş...
Dışarı çıkasım geliyor çok fena, bozasım bu manzarayı.
Soğuğu da severim zaten, bilen bilir.
Üşengecin önde bayrak taşıyanıyım aynı zamanda; bunu da bilen bilir.
Camı açayım bari.
Ohhh, buz gibi Ankara havası; biraz kirli ama güzel. Soğuk çünki:)

Sokağa hayat geldi birden; arabalar, insanlar...
Annem de gelir birazdan, "kapat oğlum pencereyi. Delirdin mi? Bu soğukta..." demeye.

Kapattım. Ezan okunuyor, müziği de kapatalım.

Geldi annem:) Yemeğe çağırıyor. İyi ki kapattım camı:)

Hayat bir "Anagram"a benziyor; fark ettiniz mi?

*Anagram: Karışık harflerden anlamlı bir cümle oluşturma bulmacası...

Bazen hiç çözesi gelmiyor insanın, bazen de ölüyor meraktan. Çözesi gelmeme havası hakim bende bu sıralar.

20 Kasım 2007 Salı

Aşk...

Aşk, "sen" ve "ben" deki "s" ve "b" leri atıp "en" lere ulaşmaktır...

5 Kasım 2007 Pazartesi

:...(

Ağladım bu gece.
İzlediğim filmin ardından ağladım.
Film acıklı olduğundan değil; 300 Spartalı.
Hatırlattıklarından dolayı ağladım.
Kalbim sadece kan pompaladığı için...
Özlediğim için...
Ağladım bu gece.

11 Ekim 2007 Perşembe

yazılamayan gezi yazısı...

offfff offff, hayat öyl bir hal aldı ki bu aralar...

Bir ara yazacam, ama yakın bir ara olduğunu zannetmiyorum...:(

Bu sefer tamam demiştim...

Kızıl, dalga dalga saçların,
    Heveslendirmişti teninin rengi
        süt beyaz olmaz diye çocuklarım,
            O pamuksu, o sıcak dokunuşların...

Etkilemişti dinlediğin müzikler,
    Hayata bakışın,
        Onca entellektüalite arasında
            dine inanışın...

Tamam demiştim buldum işte,
    Varmış Onur'un dişisi de...

Ama ne yazık, girdi araya mesafe,
    Dayanamadı canan canı beklemeye...

                                                            onurCUK
                                                               05:05
                                                          10-10-2007

kalpler de isyan eder...

Kalbim "Kan pompalarım, gerisine karışmam artık!" dedi; kimse üstüne alınmasın, kalbimin densizliği...

7 Eylül 2007 Cuma

Pusulası tek yönü göstermeyenlerdenim ben de...

   Niyet Ankara'dan kalkıp Artvin'ne gitmek ve Ankara'ya geri dönmekti en başta. Ama gezinin aldığı hali şöyle özetleyebilirim; Ankara, Artvin, Trabzon, Ankara, Sakarya, İstanbul... Burdan artık Ankara'ya dönüş var hesapta ama belli olmaz tabi...

   Gezi yazısına başlamadım daha. Öncelikle eve gidip birazcık dinlenip fotoğrafları ayıklamam lazım. İşin uzunluğunu şöyle özetleyebilirim; 2MP ile çekilmiş yaklaşık 3GB fotoğraf(yaklaşık3500 tane falan yapıyor:)) ve 4-5 saatlik de video...

   Bu gezi üzerine yazılacak ve gösterilecek çok şey var. Sabırsızlanıyorum...

5 Ağustos 2007 Pazar

Pusula Artvin'i gösteriyor...

Benim memleket, babaocağı Artvin/Hopa, anaocağı da Artvin/Arhavi... Gurbetçiyiz biz de birçokları gibi ve memleket yazları gidilen, özlem giderilen yer. Bu yaz da gidiyoruz. Yolculuk bugün 15:30 da başlıyor.

Maalesef bu gezinin en sıkıntılı kısmı yolculuk. Ankara'dan yaklaşık 16 saat sürüyor şehirlerarası otobüslerle. Yeni bitirilen ve sahillerin tam anlamıyla anasını ağlatan otoyol sayesinde 2 saat kadar kısalmış herhalde. Ama hala uzun.

Köye en son gidişim 2004 yazıydı. O zamanlar kameram falan yok tabi. Ama bu gezi hem kameramın oluşu hem de memlekete bakışımın değişmesi sebebiyle gayet araştırmacı modda olacak:J)

Yeşil baskın fotolar ve dilim döndükçe anlattığım maceralarla karşınızda olacağım. Orada net bulduğumda veya 1 ay sonra döndüğümde gözünüzün gönlünüzün açılmasına yardımcı olacaklar o fotoğraflar:J)

Şimdi son toparlanmalar için kaçar ben.

Hadi bana iyi yolculuklar...:J)

4 Ağustos 2007 Cumartesi

İstanbul macerasının sonu...

Bir yılı dershane altı yılı üniversite olmak üzere hayatımın son yedi yılını İstanbul'da geçirdim. Acı tatlı anılarım oldu(bu söylem de hep bir gülümseme oluşturur yüzümde:)). Astronomi ve Uzay Bilimleri bölümlerinin ününü duyanlarınız vardır; girmesi kolay çıkması zor bölüm... Aynen öyle oldu bana da. Gayet kolay, hiç sallamadan girdiğim bölümden gayet yırtınarak çıkamıyorum. Evet, hala çıkamadım. Üç adet dersim kaldı mezuniyete; Analiz III(3. dönem), Fizik II(2. dönem), Yıldızlararası Madde(8. Dönem)... Bu derslerin kalış hikayelerine girmeyeceğim, daha sonra kitap olarak yayınlanacak kadar materyal var çünkü:) Hele son dönem FizikII ve Yıldızlararası Madde'nin nasıl kaldığına hiç girmeyeceğim; sinirlerim tepeme fırlar...

Olayların böyle gelişmesine pek de memnun olmadım tabi. Memnuniyetsizliğimin birçok sebebi var; yaş oldu 24, daha askerlik var, e borçlar malum vs. Bir de bunlara babamın "Şimdi senin orda kalman için bir sebep yok. Gel Ankara'ya, yanıma da masraf olma bari." sözleri eklenince tadından yenmez, sıcaktan yanına da yatılmaz bir durum çıkıverdi ortaya. İstanbul macerası sona ermiş, sorumluluklar omuza binmekle kalmamış tepinmeye başlamış ve üstüne üstlük de tüm bunlar tam da gönül İstanbul'da kalmayı hiç bu kadar istemezken, can cananını bulmuşken olmuştu:..( Hayat bazen çok zorlayıcı olabiliyor...

Velhasıl kelam kalp ağırır, omuzlar çürür, dalgaya alınmanın verdiği ruh dengesizliği de cabasıdır şu aralar benim buralarda...

26 Temmuz 2007 Perşembe

Tam Güneş Tutulması Nedir?

II. Amatör Astronomi Sempozyumu 2007 ye poster bildiri olarak sunduğum çalışmamın başlığı bu; "Tam Güneş Tutulması Nedir?". 29 Mart 2006 Tam Güneş Tutulmasında Ilıca/Manavgat/ANTALYA'da kendi çektiğim fotoğraflarla hazırladığım, tutulmanın ne olduğunu ve nasıl fotoğrafladığımı anlattığım poster ahanda şu;


Her hakkı açık ve de seçiktir. İsteyen istediği gibi kullanabilir; ister bastırıp odasına asar, ister çevresine ben yaptım diye hava atar, isterse eğitim amaçlı dağıtır. Tek bir şeyin izni yok; satış. Kısacası satmayın da ne yaparsanız yapın. Ha oldu da sattınız, bari bana da bişiler yolayın:J)

NOT: Tabi burdaki kopya gayet kalitesiz. Eğitim amaçlı bastırmak isteyen olursa( başka amaçla da olur da adetten böle yazıom) kaliteli halini yollayabilirim.

23 Temmuz 2007 Pazartesi

BeyaZCücE nedir? Hakkında bildiklerinizi maddeler halinde yazınız.

Beyazcüce kısaca şöyle tanımlanabilir; evriminin son safhalarında(patlamadan önce yani) 0.8 ile 1.44 Güneş kütlesi arasında kütleye sahip yıldızların patladıktan sonra dönüştükleri gök cismi. wikipedi sayfası

Evet beyazcüce bu fakat BeyaZCücE başka bişii;

a)Bir astronomi topluluğudur.
b)Garip bi şekilde yarı-profesyoneldir.
c)Şu an bu cevapları veren "cüce" maddelerden sıkılmıştır.

Madde saçmalığına bir son verelim.

BeyaZCücE, geçen seneki Ulusal Astronomi Kongresi sırasında, değişik üniversitelerin astronomi kulüplerinin beraberce "bişeyler" yapmak amacı ile kurmaya çalıştığı, bayağı muhalefet gördüğü, sonunda birkaç azimli, istekli, sonuçları kestirebilen öğrencinin hayata geçirdiği bir proje gurubudur.

Grup elemanlarının herbiri bir cüce ismi almıştır. Daha doğrusu diğerleri tarafından bu isimler takılmıştır. Genel olarak üyelere cüceler denir.

Astronomi öğrencisi olan "cüce"lerin tamamen bencilce kendilerini geliştirmek, diğerlerinin bilgilerini sömürmek; sömürüleceğini anlayanların da diğerlerini de sömürülebilecek seviyeye getirmek amacıyla oluşturduğu gurup, çekirdek bir tayfanın doğal seleksiyonla(natural selection u daha güzel, tam olarak türkçeleştirebilen varsa söylesin, sevmiyorum "seleksion" demeyi) öne çıkması ve gurup ilişkisini dostluğa çevirmesiyle bambaşka bir oluşuma dönüşmüştür. Bu oluşumu merkezde astronomin olduğu, gezi, kamp, bilimsel araştırma, müzik gibi gezegenlerin de yörüngelerde dolandığı bir sosyal sistem olarak tanımlayabiliriz. Gezegen sayısı cücelerin ilgi alanlarıyla sınırlıdır ve zamanla keşifler gerçekleşecektir.

Şimdi bu sıkıcı "tanımlama dili"ni bırakayım da daha fazla içimiz bayılmasın.

Tamam, BeyaZCücE böyle birşey. Peki cüceler kim?

(sıralama tamamen benim keyfime göredir. İtirazı olan varsa ses çıkarmasın; sallamam:))

Onur ŞATIR(ben) nam-ı diğer becerikli cüce
Utku DEMİRHAN nam-ı diğer pamuk prenses:) "cüce ismi yok bu daha güzel"
Burcu ÇOBAN nam-ı diğer mızmız cüce
Emir DEMİRCİ nam-ı diğer çizgifilmci cüce "ben şimdi taktım bu ismi, kesin beğenir"
Aziz KAYIHAN nam-ı diğer sakallı cüce
Hande TAMER "cüce ismi yok daha"
Neşe KÖKLÜ nam-ı diğer ödlek cüce
Özgür ALTUN nam-ı diğer neşe'li cüce
Zeynep AVCI nam-ı diğer bonus cüce
Serkan YILDIZ nam-ı diğer neidüğübelirsiz cüce
Orkun GÖKÇEOĞLU nam-ı diğer bizanslı cüce "bunu da şimdi ben taktım, oylamaya sunarız"

Çekirdek tayfa bu. Başka arkadaşlar da var tabi. Onlar doğal seleksiyonun çetrefilli yollarındalar daha. Labirentlerden çıkabilenler de çekirdek tayfaya dahil olup törenle cüce isimlerini alacaklar:) Ya işin geyiğindeyim tabi. Başlarda da söylediğim gibi herşey doğal seleksiyonla işliyor bu gurupta.

İşte BeyaZCücE buna benzer birşey. Diğer cücelerden birşeyler eklemek isteyen veya külliyen beğenmeyen olursa onlar da kendilerince anlatsınlar. Benim gözümde buyuz arkadaşlar:)


Düzeltme: Tüm cüceler astronom değillerdir. Bir adet mühendis cücemiz vardır. Başka astronom olmayan cücelerimiz de olmak üzeredir. Unutulan bu bilginin duygusal hasar yarattığı şahıslardan özür dilenir ve bu özrün o hasarları gidermesi temenni edilir...

19 Temmuz 2007 Perşembe

BeyaZCücE; yakında...

Nedir, ne yapar, tadı nasıl gibi sorulara yanıtlar daha sonra tarafımdan verilecektir; heyecen yapılmaya...

Amatör Astronomi Sempozyumu sebepli İstanbul toplantısı sona yaklaştı. Zeynep eve, Aziz ve Utku(umut) TUG(Tübitak Ulusal Gözlemevi)ne yollandılar geçen birkaç gün içinde. Emir'i de yarın yollayacağız.

Bugün son grup etkinliğimiz "Transformers izlencesi"ni yapacağız ve bir toparlanma daha son bulacak. Kadro; onurCUK, Orkun, Hande, Serkan ve grubun gülü Emir:J)

Film değerlendirmesi, BeyaZCücE hakkında açıklama ve toplantı geyikleri önümüzdeki günlerde...

Hayde güle güle...

10 Temmuz 2007 Salı

özlem...

kutu kutu pense
elmamı yerse,
arkadaşım Gökay,
dünyaya dönse...

4 Temmuz 2007 Çarşamba

Çift Yıldız sınav sonucuyla ilgili...

Hani daha önce yazmıştım 50 aldığımı. Bakalım harfli notum ne olacak da demiştim. Hatta bana kalırsa CC gelir diye de eklemiştim. Halt etmişim ben. F gelmiş. 50 ile nasıl F gelir diyen varsa listede sınava girmemiş görünüyorum. Hiç not yok adımın karşısında yani.

Bir arkadaştan not almak için gitmiştim okula bugün. Öğrenci işlerine gideyim de Fizik 2 açıklanmış mı bir bakayım demiştim. Ben notlar arasında Fizik 2 yi ararken Çift Yıldızları gördüm. Bir de baktım F. Dellendim tabe. Öğle yemeğinden dönmesini bekledikten sonra bizim bölümün memuruna anlattım durumu. O da "elyazısıyla yazılmışsa hoca yazmış, göndermiştir bize" dedi. El yazısıyla yazılmıştı. Hoca da okulda yok. En iyisi bizim sekretere gideyim de numarasını alayım dedim ve fen-bölüm arası gidiş geliş sayımı bir tane daha arttırdım. Sekreter de "Türker Hoca kaza geçirdi, bir süredir gelmiyo" demesin mi?

Neyse sıkıldım, daha fazla uzatamayacağım. Aradım hocayı evinden, geçmiş olsun diledim. O da "Notları ben yazmadım, okulda yoktum. Olmuştur bir yanlışlık. Yarın sınav var zaten, gel hallederiz" dedi.

Böyle şeyler benim başıma gelir zaten.

Yavaştan sinyal veriyorlar: Okuldan gitmeyi hayal edersin ancak, takacaz bişiler giderayak...

1 Temmuz 2007 Pazar

Bir kredi kartı hikayesi... 2 -citikartın iptali-

    Gün geldi bir kartımın borcu bitti. Sonunda bu kartı kapatabilecektim. Bu kart CitiBank'ın kredi kartıydı.

    E-postamda son ekstremi gördüm. Borç hanesinde "0 YTL" ibaresini görmenin vereceği hazzı düşünerek açtım postayı. Bir de ne görsem; 9,56 YTL borç... Hemen açıklama kısmana baktım ve uzun zamandır kullanmadığım ve borcu bittikten sonra da "ya kapatırım bi'ara..." diyerek kapatmadığım kartıma 10YTL yıllık kart aidatı tahakkuk ettirilmiş. Hemen bankayı aradım aklımın bir yanından "o" düşük ihtimalin gerçekleşeceğini ve kendimi tutmamı, gülmememi söyleyen içsesim eşliğinde.

    Bir Süre Önce...

    MeSeNe sohbeti özeti:

onur: aaa sen citibankda mı çalışıyon?

canan: evet nie ki?

onur: benim kart var. borcunu bitirip kapatacam da.. öle şaşırasım geldi:D

canan: :D ben o departmanda çalışıyorum. aradığında benim çıkma olasılığım var:D

onur: hadi canım. olmaz artık o kadar. bu tesadüf bizim limiti doldurmuştur...

    şimdiki zaman...

    Uzunca bir süre sesli yanıt sistemiyle boğuştuktan sonra nihayet bir insana bağlanabilmiştim. Haliyle "kartınızı kapatmak istiyorsanız ...yı tuşlayın" diye bir menü yoktu sistemde. Karşıma çıkan hanfendiye kartımı kapatmak istediğimi söylediğimde, bu konuyla ilgilenen arkadaşların mesai saatleri içinde çalıştıkları ve o saatlerde aramam gerektiği cevabını aldım. Aslında bunu biliyordum. Ama "aidat" celallenmeme sebep olmuştu.

    Ertesi gün öğleden sonra aradım bankayı aynı heyecenla. Sırasıyla "sesli yanıt sistemi" ve "konuyla ilgisi olmayan müşteri temsilcisi" ni geçtikten sonra sonunda kart kapatma departmanına bağlanabiliyordum. Bir kaç kere çalan telefon açıldı ve,

- Buyrun, ben Canan. Nasıl yardımcı olabilirim?

    Yeni tanıştığım arkadaşım yakın zamanda arayacağım bankada çalışıyor ve ben aradığımda da karşıma o kadar insan arasından o çıkıyor. E, komik tabi. Gerçi işime yaradı; İkna çabaları gülme sınırına kadar sürebildi. Şu da bir gerçek ki karşımdaki görevli ne kadar ikna edici olursa olsun ben o kartı kapatacaktım. Şimdi sıra YapıKredi'den biriyle tanışmakta. Belki o borcumu kapatmama da yardımcı olur:J)

27 Haziran 2007 Çarşamba

Bir kredi kartı hikayesi...

    Uzun bir zamandır kredi kartı kullanıcısıyım. İlk dönemler gayet bilinçli bir kullanıcı profili sergiliyordum. Yaptığım harcamaları eve geldiğimde not alıyor, sliplerle beraber harcama miktarında nakit parayı da bir kenara koyuyordum. Hesap özeti geldiğinde o paraları bankaya yatırıyor ve bir sonraki döneme borçsuz giriyordum. Bu bayağı bir süre böyle devam etti. Sonraları bankalar beni alt edemeyeceklerini fark ettiler ve değişik çözümler üretmeye çalıştılar. Bir kaç başarısız denemeden sonra onları başarıya ulaştıracak silahı bulmuşlardı; Taksitli alışveriş...

    Taksitli alışveriş benim hoşuma gitmişti. Ama bir sorun vardı; benim sistemime uymuyordu. Kenara ayırmam gereken para alışverişin tamamıydı. Ama bu da taksiti anlamsız kılıyordu. Sadece taksiti ayırdığımda ise dönem sonunda borcum sıfırlanmıyordu. İlk başlarda aldırmadım buna. Ufak taksitler üstesinden gelinemeyecek sorunlar yaratmıyordu. Sonraları taksitlerin miktarları büyüdü. Ama bunula da başa çıkabiliyordum. Çünki taksit toplamının aylık gelirimi geçmemesine dikkat ediyordum. Tabii ki geçimden arta kalan kısmını. Evet sistem hala çalışıyordu. Ama taksitler gelirim kadarken, tek çekimden kaynaklanan borçları hangi parayla ödeyecektim. İşte o zaman "asgari ödeme" silahıyla karşıma çıktılar. Bir kez daha tuzağa düşmüştüm. Ama hala dönülmez noktaya hayli uzaktım. Bankaların yapacakları bişey de kalmamıştı. Onlar kara kara düşünürken ben kendi kuyumu kazmaya başladım istem dışı; kart gerçekten gerekli olmuştu. Gereklilik konusu bana kalmakla beraber gerçekten o harcamaların yapılması gerekiyordu. Taksitler ve birikmiş borçlar olmasa bu harcamalar beni sona bir adım bile yaklaştıramazdı. Zamanla üstesinden gelinebilirdi. Ama taksitler ve birikmiş borçlar ve de üstüne gelen bu zorunlu harcamalar beni "asgari ödeme"nin tutsağı yapmıştı. Borcun başımdan aştığı dönemlerde değişik kartlara yaptığım toplam 600 ytl civarındaki "asgari ödeme"lerin 100-130 ytl si faiz iken bu borç nasıl kapanacaktı? İşte bu soruya uzun zaman cevap bulamadım. Parayı nerden bulduğum da ayrı bir muammaydı zaten. İnanın şimdi hatırlamıyorum. Bir şekilde çevirdim çarkı, Türkiye'de yaşamanın ve memur bir babanın çocuğu olmanın getirdiği olağanüstü bir yetenekle... Borçlar yavaş yavaş erimeye başladı. Arada babadan alınan takviyelerle, arada ekstradan çıkan özel derslerin gelirleriyle, arada haladan gelen "hızır yardımları"yla ağır ama istikrarlı bir şekilde eriyordu borçlar.

    Gün geldi bir kart bankamatik tarafından alıkoyuldu. Bankayla olan uzun görüşmeler sonucu öğrenci kartımın kapatıldığını, istersem yeni bir başvuru ile normal bir kart verileceğini öğrendim. Bu bir fırsattı ve ben kullandım. Tabii ki başvuru yapmadım ve kartın birinden kurtulmuştum. İçindeki 5 ytl kadarlık bir borcu kapattıktan sonra İş Bankası ile vadesiz bir hesaptan başka hiçbir bağım kalmamıştı.

    Gün geldi bir kartımın kullanım süresi doldu. Yeni bir kart için yapılan uzun görüşmeler sonunda 23 yaş dolduktan sonra öğrenci kartlarının kapatıldığını, istersem yeni bir kart için başvurabileceğimi öğrendim. Yine fırsat kapımı çalmıştı. İstemediğimi fakat kartta borcumun bulunduğunu söylediğimde kartı kapattıktan sonrada borcu ödemeye devam edebileceğimi ve borç bitince de hesabı kapatacaklarını söylediler. Kabul ettim ve bu borç da bitmek üzere.

    Gün geldi bir kartımın borcu bitti. Sonunda bu kartı kapatabilecektim. Bu kart CitiBank'ın kredi kartıydı.

    Bu kartın kapatılış hikayesini de sonra yazarım artık. Gerçi biraz arkası yarın gibi oldu ama sıkkıntılar geldi bana bu sıcakta bilgisayar başında:J)

Çift Yıldızlar sınav sonucu...

    Evet sonunda açıklandı sınav sonucu. Sınav sorularını ve benim verdiğim cevapları daha önce yazmıştım. İşte o kağıt 50 puan aldı. Evet çok hoş bir not değil. Ama beni hayli memnun eder. Çünki 40 bana yeter nottu. Dersi geçtim. Hangi notla geçtiğim belli değil daha. Benim tahminim CC veya CB gelebilir. Gerçi en yüksek ikinci not. Benim üstümde bir tek 55 var. E bizde çan eğrisi sistemi de var. Ama öğrenci sayısı az olduğunda ve notlar çok düşük olduğunda hocalar "ince ayar" yapabiliyor. Bu sebeple de en fazla CB gelir bence. Ama belli olmaz BB de olabilir. Amaaaan, ne gelirse gelsin umrumda değil. Geçtim ya, yeter bana...:J)

16 Haziran 2007 Cumartesi

Karar ver çocuk!!! (şiirimsi)

Karar ver çocuk!!!


Yalnız olmakla yanlış olmak arası bir yerdeyim,
Kendim olmakla pes etmek arası...
      Kapılmak akan nehre
      Ya da dal olmak yitmek istemeyenlere...

Bir tek ben miyim gören şelaleyi,
Yoksa kaçırıyor muyum eğlenceyi;
      Çarpmadan önce aşağıdaki taşlara
      Zevk verecek bir kaç saniyeyi...

                                                                             onurCUK
                                                                         5.3.2007, 21:22

14 Haziran 2007 Perşembe

6.adım-a durumu...

     Dün ilk finalim vardı; Çift Yıldızlar. Sınav sonrası yazacaktım aslında ama acayip üşünesim ve tembellik yapasım geldiğinden üşendim ve tembellik yaptım:)

İçses: Haydi yaz yaz. Başlatma girizgahına:p

     En sevdiğim ve bolca kullandığın "neyse" kelimesi imdadıma yetişsin de ben de yazıya başlayayım bari:) Neyse ben anlatayım...

     "Tipik öğrenci halleri..." adlı yazıda sıraladığım maddeler aynen gerçekleşti ilk sınavım öncesi ve sonrası. Sınav sonrasını "6.adım" ve "6.adım şöyle de olabilir" diye iki kısımda incelemiştim. Ben "6.adım" şeklinde yani "galiba geçerim" havasında çıktım sınavdan. Her ne kadar içime sinerekten "çalıştım" diyemesem de sorular beni çok zorlamadı. Klasik bir Türker hoca sınavıydı; dört asıl soru ve bunların a'sı, b'si, d'si... Ben üçtanesini yaptığıma inanıyorum. Birazdan soruları ve benim yaptığım çözümleri yazıcam. Notlar açıklanınca da belli olacak akkoyun karakoyun. Lafı sündürmeden sorulara geçeyim.

Not: Aşağıdaki resimlerin büyük, kaliteli, okunabilir, bakmadan yanında yatılabilir halleri için üstlerine sağ tıklayıp "yeni pencerede aç" veya "yeni sekmede aç" veya varsa "bu sayfayı kaybetme de nasıl açarsan aç" demek gerekiyor.
13 Haziran 2007

2006-2007 BAHAR DÖNEMİ
ÇİFT YILDIZLAR YARIYIL SONU SINAV SORULARI


SORU 1: Aşağıdaki konuları kısaca açıklayınız. a) Doppler olayı. b) Evre (faz). c) Örtençift yıldız türlerinin adlarını ve varsa alt sınıflarını yazınız. d) Eliptik bir yörüngede büyük eksenin görüm doğrultusunda ve görüm doğrultusuna dik olduğu durumlardaki ışık eğrilerini çiziniz. e) Aşağıda verilen iki çeşit çift yıldız yörüngelerine karşılık gelen hız eğrilerini çiziniz.

SORU 2: a) Roche modelini bir şekille açıklayarak Roche lobunun yarıçapını veren bağıntıyı yazınız. b) Işık eğrisini etkileyen faktörleri yazınız.

SORU 3: Yörüngesinin dışmerkezliği 0.3, radyal hız eğrisinin yarı genliği 50 km/s ve Ó(ascii 224 kodunun alfa olması gerek ama bu salak şey çıkıyor.)=60 km/s olduğu bilinen bir çift yıldız bileşeninin periastron geçişindeki hızını hesaplayınız.

SORU 4: Periyodu 100 yıl olan bir çift yıldız yörüngesinin yarıbüyükekseni 1".5 dir. Yıldızlardan birinin kütlesi 1.5 Mgüneş , görünen kadiri 10 ve mutlak kadiri 5 olduğuna göre diğer yıldızın kütlesi ne olur?

Benim cevaplarım:

CEVAP 1: a)Doppler olayı: Herhangi bir cismin spektrumundaki çizgilerin, cismin radyal(dikine) hareketine bağlı olarak kırmızı veya mavi dalgaboylarına kayması olayıdır. Cisim gözlemciden uzaklaşıyorsa çizgiler daha büyük dalgaboyuna yani kırmızıya, yaklaşıyorsa daha küçük dalgaboyuna yani maviye kayar. Bu çizgilerin olmaları gereken dalgaboylarından sapma miktarlarından radyal hızları bulunabilir.
{ (değişim miktarı/olması gereken dalgaboyu)=(cismin hızı/ışık hızı) }

b)Evre(faz): Örten çiftlerde periyot'un başlagıcına "0" bitişine "1" dendiğinde sitemin hangi aşamada olduğunu belirten ifadedir. Örneğin periyodu 10 gün olan bir sistemde periyot başından tam 4 gün geçmiş ise Evre 4/10=0.4 tür.

Bir örten çift sistem için zamana göre parlaklık grafiği bize ışık eğrisini verir. Bu eğrinin x-ekseni zaman olduğundan sonsuza gidiyor. Periyotla tekrar eden parlaklık değişimleri "evre"ye göre çizdirildiğinde çok daha kullanışlı hale gelir.

c)Örten Çift Yıldız türleri:
    I-Algol türü Ö.Ç.Y.

   II-ß Lyrae türü Ö.Ç.Y.
  III-W Uma türü Ö.Ç.Y.
   IV- RS CVn türü Ö.Ç.Y. (ben bunu unuttum sınavda:()
    V-Kataklismik Çift Yıldızlar
       a-Nova
       b-Tekrarlayan Nova (bu da aklıma gelmedi)
       c-Cüce Nova(bu da yok)
            i-U Gem
           ii-SU UMa
          iii-Z Cam
       d-Nova Benzeri Yıldız(bunu yazıp yazmadığımı hatırlamıyorum:))
          i-UX UMa
         ii-Anti-Cüce
        iii-DO Her
        iv-AM Her
         v-AM CVn
    VI-Simbiyotik Yıldızları
  VII-X-Işın Çiftleri

d)

e)
CEVAP 2: a)Roche modeli ve Roche Lobu'nun yarıçapı:
b) Salaklığıma doymayayım ben. Bu soruyu görmedim. Hem vallah hemi de billah. 12,5 puandan olduk göz göre göre.

ahanda cevap:

I-Göreli yörüngenin şekli
II-Çift yıldız bileşenlerinin büyüklüğü
III-Yörüngenin büyükekseninin görüş doğrultusuna göre durumu
IV-Bileşen yıldızların parlaklıklarının oranı
V-İki yıldızın küresel şekilden ne derece farklı olduğu
VI-Göreli yörüngelerin büyüklüğü
VII-Yansıma tesiri
VIII-Kenar kararması

CEVAP 3: Bu soruyu yapamadım maalesef; çalışmadığım yerden çıktı:p. Hatta şimdi baktımda benim notlar arasında bu soruyu çözmeye yarar bilgiler yok. Eksik toparlamışım herhalde:) Bir ara öğrenirsem eklerim artık...

CEVAP 4:


İşte ben bunları yazdım kağıda. Bakalım ne kadar not alabileceğim. Eğer varsa aranızda "şurası öyle değil böyle olacak", "bunun cevabı bu değil ki! mal mısın sen?", "He 3. soruyu çözememiş. Ben çözerim." vb. cümleler kuranlarınız varsa beklerim fikirlerinizi. "Bilgi paylaşmak içindir." prensibi çerçevesinde davranalım.

Teşekkürler insanlık...

11 Haziran 2007 Pazartesi

Tipik öğrenci halleri...

      Cumartesi sabahı bir heves kalkmıştım ders çalışacağım diye. Bir önce ki yazı da bunu tescillemek amaçlıydı. Ama gelgör ki hala tek kelime okumuş değilim:(

      Tipik öğrenci hali işte; karar verme ile çalışmaya başlama arası gayet uzun bir vakit. Genellikle yaşananları şöyle özetleyebilirim;


1.adım: Sınava bir hafta falan kala başlayan "Ya abi benim ders çalışmam lazım, evden çıkamam" , "olum ders çalışıcam sen hallediver faturaları" , "evet en sevdiğim ve kaçırmadığım dizi ama izleyemem; ders çalışmam lazım" ve benzeri şekillerde vuku bulan kendine eziyet,


2.adım: Bir iki gün sonra başlayan ve son geceye kadar süren "Aslında sınava çok var. Bu film kaçmaz olum, filmden sonra çalışırım." , "Oluum, bu program var ya, bir daha bu adamlar aynı programa kaç yıl sonra çıkar." , "Ya bir maç yapıp gelecem, akşam çalışırım" ve benzeri bahaneler,


3.adım: Son gece "Ya aslında bir kaç saatlik işi var bu sınavın. 2 gibi başlasam sabaha kadar oooohohooooo, yerim ben bu sınavı" şeklindeki akla uygunlaştırma çabası,

4.adım: Nihayet sınava 3-5 saat kala "Olum, ben var ya salağım. Kaç gündür yatıyorum. Nasıl yetişecek lan bu kadar konu" şeklindeki tutuşma,

5.adım: Hemen sınav öncesi "Ben bu sınavı geçersem ıspatıdır bu, eğitim sistemimizin ne halde olduğunun. Yıllardır böyle geçiyoruz. Ne öğrendiğimiz var ne kendimize kattığımız birşey. Sonra "Türkiye neden adam olmuyo?" olmaz tabi..." nutukları,

6.adım: Hemen sınav sonrası "Bunu da geçtim galiba ama bu böyle sürmez. Bundan sonra derslere de girecem, bir ay önceden de başlıyacam çalışmaya. Metabolizma altüst, öğrendiklerimi de unuttum. Ne anladık okul okuduğumuzdan." şeklinde kimsenin inanmadığı yalanlar silsilesi...

      Tabii 6.adım şöyle de olabilir; hemen sınav sonrası "Olum ben harbiden salağın önde bayrak taşıyanıyım. Bir haftadır notlar bana ben notlara saygılarımızı iletiyoruz. Otur da çalış aptal. Bundan da kaldık. Am a bu böyle olmaz. Bundan sonra derslere de girecem, bir ay önceden de çalışmaya başlıyacam. Başka türlü bitmez bu okul. 7 sene öğrenci olur gider 15 ay askerlik yaparız er olarak." sitemler ve inanılmayan yalanlar dizisi...

      Benimki de başka bir şekli işte kendimi rahatlatmamın. Bunları biliyorum ama bir türlü başlayamıyorum derse. Bir an düşündüm de; durum ciddi, başlasam iyi olacak.

      Varsa bunu okuyan öğrenci arkadaş sözüm ona; eski sınav soruları hayat kurtarır.;)

9 Haziran 2007 Cumartesi

Finaller geldi çattı...

Ön bilgi: İ.Ü. Astronomi ve Uzay Bilimleri Bölümü'ne 2001 yılında girdim ve hala çıkamadım:(

      22 temmuzdaki seçimler siyasiler için neyse bu final dönemi de benim için o. Okuldaki 6'ıncı yılımın sonunda sona kalan 4 dersimin dona kalmasını istemiyorum.

    Valla yukardaki "koş be kulum" dedi bana. Okuldaki program değişikliği sonucu "arada kalan tayfa" olduk bir bölümümüz. Derslerimiz kapandı. Bu sebeple vizelerden muaf, finallerden de 40 almakla yükümlü hale geldik. Hatta finallerden alamazsak "telafi"si var bir de:) "koş be kulum" dedi demiştim:)

      Ama ne olursa olsun bizim bölümün ününü duyanlarınız varsa bu şartlarda bile derslerden kalınabileceğini bilir. Tabii ki adam gibi çalışılmazsa. İşte ben de bu sebeplerden ötürü yaptım programımı, ayırdım notlarımı ve geçmiş sınavlarda çıkmış soruları; başlıyorum bu gün çalışmaya. Çarşamba günü ilk sınavım var; Çift Yıldızlar.

      Kendisi yaptığım araştırmalar ve çalışmalar sebebiyle genel olarak bildiğim bir konu olmasına karşın ders olarak karşıma çıktığında nedense devleşmekte ve beni köşeye şıkıştırmakta. Aslında sebep belli; öğrenci psikolojisi. Biraz da, araştırma yaparken kitabı açıp baktığım ayrıntılar için sınavda kitap açamamam tabii ki.

      Bu dersten o kadar tırsmıyorum aslında. Dediğim gibi genel hatlarıyla olaya hakimim zaten. Ayrıca hocamız Prof. Türker ÖZKAN da her sınavda aşağı yukarı aynı şeyleri soruyor. Tıpatıp değil ama bilen adam için aynı.

      Neyse sabah sabah bu kadar gevezelik yeter. Çift Yıldız notları beni bekler...

8 Haziran 2007 Cuma

Yeni Sabahlara...(şiirimsi)


Yeni sabahlara...

Ufuktan doğan Güneş;
    Eskimiş, yıpranmış kayığı
        Fonda siyah gölge yapan,

Beni de arkadan aydınlat ki
    Görmesinler yaralarımı,
        Bilmesinler kalbime saplananları...

                                                            onurCUK

                                                      21.02.2007 23:07

Merhaba Dünya

    Ben de "bloglular" kervanına katıldım sonunda.

  Uzun zamandır istediğim birşeydi aslında bir blogumun olması. Ama bir türlü boş vakitlerimi bilgisayar başına yönlendirememiştim. Sonunda başardım bir blog oluşturarak elini ayağını düzeltecek kadar vakti ayırabilmeyi. Ne tesadüftür ki bu vakit final haftasının hemen öncesine denk geldi:) Artık ders çalışmaya başlamadan önce kendini hazırlama süreci midir yoksa kaytarma yöntemi mi orasını bilemeyeceğim:)

    Velhasılkelam(böyle mi yazılıyor acaba) ben de yazacağım artık. Ben de bir veri kaynağı, ben de bir kahkaha tufanı, ben de bir "ay canım benim", ben de bir "hade oradan sen de" olacağım...

      Hoşbulduk vesselam...